Sunday, December 26, 2010

sorunun özü: oburluk

Diyet yapmayı kilo vermek, vücudumdaki yağ oranını düşürmek, belimdeki yağları eritmek, incelmek, sağlıklı bir bedene sahip olmak için istiyorum doğru ama asıl nedenim oburluğuma son vermek. Çatlayana kadar yemek, yedikten sonra rahatsız ve pişman olmak, bir oturuşta 3 kişilik yemek, gecenin köründe, yatmadan önce, hangi saat olursa olsun yemek, hiçbir zaman 1 tabakla yetinmemek, tatlı söz konusu olduğunda bunların hepsini aynı anda yapmak, hiçbir şeye hayır diyememek, her şeyden hepsinden tıka basa yemek. Bu benim tüm yaşam felsefeme ters iken bunları bile bile yapmak. Ben insanların ihtiyaçları doğrultusunda tüketmeleri gerektiğine inanırken, her şeyin bizi tüketmeye ittiği bu sistemde daha az tüketmeye çabalarken, dünyadaki kaynakların sınırlı olduğuna ve bu kaynakların adil paylaşılmasına inanırken, sonrasını düşünmeden, yakıp yıkarak, doğayı yok ederek tüketmeye karşıyken oburluğuma yenik düşüyorum. Söz konusu yemek olduğunda inandığım her şey bir anda aklımdan uçup gidiyor. Asıl mücadele etmek istediğim budur. Oburluk, pis boğazlık.

Bunun için diyet yapmak bir yöntem olamaz tabii ki. Diyet, kısa süreli yapılabilen, kilo vermek amaçlı, belli listelere, puanlara bağlı bir araç. Sadece kilo verme motivasyonu bir yere kadar bu diyetleri sürdürmeye yetiyor. Oysa yemek yemenin bizim için anlamını, yaşam felsefemizdeki yerini, yemek yerken, yedikten sonra kendimizi nasıl hissettiğimizi sorgulamamız ve buna göre bir beslenme felsefesi oluşturmalıyız. Bu felsefe hem sağlıklı yaşam prensiplerinin hem de hayata bakışımızın bir yansıması olmalı. Aslında hale hazırda günlük yaşantımda benimsediğim birçok beslenme prensibi var. Örneğin:
• Fast food yememek
• Kırmızı eti az tüketmek
• Gazlı içecekler içmemek
• Ambalajlı ürünleri tüketmemek
• Doğal, hormonsuz, GDO’suz, katkısız, kimyasal ilaçsız, gıda tüketmek
• Yerel ürünleri, yerel üreticilerden temin etmek
• Gıdaları mevsimlerinde tüketmek
• Konserve ürün tüketmemek
• Cam ambalajdaki gıdaları tüketmek

Bu prensiplerin hepsini tam anlamıyla yerine getirebiliyor muyum? Getiremiyorum tabii ki ama şehir hayatı ve daha da önemlisi bu ekonomik sistemde bu prensipleri %100 yerine getirmek mümkün değil. Çünkü yediklerimiz de hayatımız gibi ekonomik düzenin bize sunduklarıyla, bizi tüketmeye zorladıklarıyla sınırlı. Doğal olana ulaşmak çok zor ve zahmetliyken, katkılı, hormonlu, GDO’lu, bozulmayan, genetiğiyle oynanmış, çabucak çürümesin diye kimyasallarla ilaçlanmış, kimyasal gübrelerle semirtilmiş meyveler ve sebzeler her köşe başındaki süper marketlerde bizi bekliyor. Organik ürünler konvansiyonel tarım ürünlerinin 3-5 katı pahada. Her mevsim her yiyeceğe ulaşabiliyoruz ama hiç bir meyvenin sebzenin tadını alamıyoruz. Ne yediğimiz şeftali şeftali tadında ne çilek çilek tadında. Şeftaliymişik, çilekmişik meyveler yiyiyoruz.

Tüm bu zorluklara rağmen bize sunulanın dışındaki alternatifleri bulup, değerlendirip, günlük hayatımın bir parçası yapmalıyım. Bunun için en kısa zamanda bir eylem planı hazırlayacağım. Tükettiğimiz gıdaları gözden geçirip, bunları sağlıklı, dengeli, yaşam felsefemle uyumlu beslenme tercihleriyle değiştireceğim. Son zamanda takip ettiğim bir blogda okuduğum bir söz tam da yapmak istediğimi özetliyor. En iyi oy aracının para olduğunu ve yaptığımız en ufak alışverişte dahi savunduğumuz yaşam felsefemizin lehine ya da aleyhine oy kullandığımızı söylüyor. Ben oyumu doğaldan, yerelden, sağlıklı olandan kullanıyorum.

No comments:

Post a Comment