Sunday, January 16, 2011

tatlı krizlerim

Kendime hedef koyduğum hiçbir şeye henüz ulaşamadım. Hatta daha başlangıç bile yapamadım. Buna rağmen 1 kilo verdim ve bel ölçüm 86 cm’e indi. Sadece oburluğuma son verdim. Artık daha makul miktarlarda ve saatlerde yiyorum. Ama çikolata ve tatlı konusunda gerçekten büyük bir mücadele veriyorum. Günün bazı saatlerinde karşı konulmaz bir tatlı ihtiyacı baş gösteriyor. Akşam üstü 4-5 gibi işteyken ve 9-10 gibi Demir’i uyuttuktan sonra canım deli gibi tatlı istiyor. Diyetisyene ilk gittiğimde bana 100 mg’lık şeker yüklemesi yapmıştı. Tahlil sonucu şeker hastası değilsin ama böyle gidersen olursun çıkmıştı. Son zamanlarda bunun üzerine düşünmeye başladım. Bu duruma nasıl geldim, nasıl üstesinden gelirim diye. Geçen gün Osman Müftüoğlu’nun yazdığı bir yazıyı okuyunca bu alışkanlığın sebepleri de, kurtulma yolları da kafamda şekillenmeye başladı. Aklıma ilk gelen babamın bizi daha doğduğumuz zamandan itibaren çikolatayla beslemesiydi. Babam bana her akşam bir Damak getirirmiş küçükken. Demir doğduğunda da her gün beşiğine bir tane bırakıyordu. O çikolataları benim yediğimi biliyordu ve torunuma getiriyorum diye 35’lik kızına hala çikolata getiriyordu canım babam. Yani kim ki 1 yaşından itibaren düzenli olarak çikolata yerse doğal olarak alışkanlık olur hatta bağımlı olur. Ama sadece benim babişkom suçlu değilmiş bu tatlı krizlerinde. Yine en büyük suçlu içinde yaşadığımız düzenmiş.

Osman Müftüoğlu şöyle diyor: Bu durumun suçlusu yalnız biz değiliz, yiyecek içecek üreticilerinin de payı var. Onlar da şekeri (veya fruktoz şurubunu) eskisinden daha çok kullanmaya başladılar. Neticede bedenlerimiz binlerce yıldır makul miktarlarına alıştığı şekerin hücumuna uğrayınca şaşırıp kaldı. Şeker deyince hepimizin aklına çaya, kahveye attığımız şeker ya da yemek üstüne yediğimiz tatlılar geliyor. Oysa sorun oldukça farklı. Yüzlerce yiyeceğin, içeceğin orasına burasına bir şekilde şeker de sokuşturulmuş durumda! Biz onları farkına varmadan ama sürekli ve düzenli bir şekilde tüketip duruyoruz. Tatlıyla alakası olmayan bir sürü yiyeceğin içine şeker ve ya türevlerini katıyorlarmış. Mesela hiç tahmin etmeyeceğiniz et bulyonun, dondurulmuş bazı gıdaların, hazır çorbaların. Yani biz şeker tükettiğinizi düşünmediğiniz zamanlarda bile şeker tüketiyoruz ve zamanla damak tadımız buna alışıyor ve şekersiz şeyler bize tatsız, lezzetsiz geliyor. Fazla şeker tüketmenin sonuçları ise Osman Müftüoğlu’nun yazısından alıntılayarak şöyle: insülin direnci, metabolik sendrom, kilo fazlalığı, obezite, şeker hastalığı. İnsanlığın geleceğini tehdit eden en büyük belalardan biri haline gelen çocuk obezitesi. Alabama Üniversitesinde yapılan yeni bir çalışma, kötü beslenme alışkanlıkları içinde Alzheimer'ı en çok tetikleyen şeyin aşırı şeker tüketimi olduğunu göstermiş. Şeker tüketiminin fazlalaşması, diş sağlığı için de önemli bir tehdit. Özellikle çocukluk yaşlarından başlayarak aşırı şeker tüketmek. Fazla şeker tüketiminin kanser ile de ilişkisi varmış. 4 yıl önce İsveç'te yapılan bir çalışma, fazla şeker tüketiminin pankreas kanserine yakalanma ihtimalini artırdığını net bir şekilde ortaya koyulmuş. Bunları okuyunca kilo almayı dert etmekten çok Alzheimer ve ya kanser hastalığı riskini dert etmek gerekiyor ki Alzheimer beni en çok korkutan hastalıklardan biri.

Daha az şeker tüketmek için ne yapmalıyız? Cevap çok karmaşık değil aslında, bildiğimiz şeyler:
*Her türlü hazır gıdadan, abur cuburdan, hazır meyve suyundan uzak durmak
*Düzenli, öğün atlamadan, sık sık yemek yemek
*Tatlı, şeker ihtiyacını meyvelerden karşılamak ama abartmamak. Günde 2 porsiyon meyve yeterliymiş.
*Beyaz şeker, esmer şeker, tatlandırıcı, fruktoz gibi şekerin her türlüsünün bulunduğu gıdalardan uzak durmak. Masum ya da sağlıklı şeker diye bir şey yok.
*Meyve suyu yerine meyvenin kendisini tüketmek. Çünkü meyvenin içinde de şeker var ve 1 bardak meyve suyu için 4-5 meyveyi sıkmak gerekiyor. Yani 1 bardak portakal suyu içerken 5 portakal yemiş oluyorsunuz ki bunun da şekeri hatırı sayılır oluyor. Ayrıca meyvedeki lif ve yararlı mineraller meyve suyunda yok.
*Hiç mi tatlı yemeyeceğiz? Tabii ki yiyeceğiz ama daha ölçülü ve daha nadir. Örneğin sadece özel günlerde. Böylece tatlı daha da güzel, özel gelecektir bize.
*Çikolata ise bitter olmak hatta %70 kakao oranlı olmak şartıyla her gün 50-70 gr. yenilebilir. Sonuçta çikolata mutluluk veren ve bağışıklık sistemini güçlendiren bir besin.
*Gün içinde tatlı isteğimizin artığı zamanları gözlemleyip, o tatlı ataklarına karşı hazırlıklı olmak. Yanımızda meyve bulundurmak, o saatlerde ufak bir tost yemek, bitki çayı içmek gibi tatlı isteğimizi kesecek, unutturacak önlemler almak.
Şekerle mücadelemi başlatıyorum. Çok büyük bir mücadele olacak. Hadi hayırlısı bakalım.